Türkü ve Maniler:
Nevşehir Türküleri
Düğünlerde söylenen türküler coşku vermekten uzaktır. Dinleyenlere sevinme değil ağlama duygusunu güçlendirir, insanı bir hüzün sarar. Türkülerin bir bölümü de ağıtlar şeklindedir.
Peşkir Çektim direkten, Bir of çektim yürekten, Bu hekim hekim değil. Hekim gelsin Firenkten.
Mendilim var ipekten. Bir of çektim yürekten, Al mendil sende dursun, Ben gelirim ıraktan.
Mendilimin uçları, Çıkamam yokuşları, hatırını çok saydım. Üstüne yar tutmadım.
Gökteki yıldızın üçü terazi, Poyrazlan gördü geçti birazı, Bize miydi şu feleğin garazı, Felek beni taşa çaldı.
Gökteki yıldızı fenerini sandın, Sevip ayrılmayı hüner mi sandın, Beni bu sevdadan döner mi sandın, Felek beni taşa çaldı neylesin.
Bir çolap başladım başlı başına Felek ağu altı aşıma Yedi sene düştüm yârin peşinden Felek beni taşa çaldı neylesin.
Nevşehir'in Halk Edebiyatı:
Halk Şiiri ve Maniler
Mani, toplum yaşantısının birçok kesimine ait rekabet ve hicive dayalı konularla beslenerek şiir tarzında söylenen kalıp sözlerdir. Kafiyeli sözler olan maniler, hece ölçüsü bakımın Gan yedi heceli ölçüye uyar. Nevşehir yöresindeki maniler daha çok kız-erkek rekabeti, düğün, ramazan, çalışma (ırgatlık, halı, dokuma), yarışma (Yüzük oyunu, Hörbüç oyunu) gibi ortamlarda söylenmektedir.
Yörede Tespit Edilen Manilerden Örnekler:
Kapı kapı aralık Kapıdan bakanoğlan
Kızlar on bin liralık Sümüğü sarkan oğlan
Oğlanları sorarsan Ne ardıma düşüyon
Fıçıda kokmuş balık Horozdan korkan oğlan
Kaynanam kara harar Damda başını tarar Ölürse kefeni zarar Ölmezse yaprak sarar
Kapı kapı gezerim İnci mercan dizerim Senin gibi oğlanı Ökçeminen ezerim
İlengerde su durur Olan mendil yudurur, Ben gaşdisam ben gaşdım, Mıhdar neden gudurur?
Çayda çanah girildi Giz olana vuruldu Olan almam dedikçe Giz boynuna sarıldı
Ey hürüdü hürüdü Dağı duman bürüdü Gelsene gavur oğlu Cepte çerez çürüdü
Armudun irisine Taş attım birisine Beni çoban etseler Kızların sürüsüne
Çini tabakta al var Topukta pembe şalvar Kız Allahın seversen Diz gel Allaha yalvar
Çorab ördüm mil inen Dürdüm büktüm gül'ün en Hinci serhoşum gelir Otuz iki dil inen
Halı dokurum halı Bitmiyor gavur malı Halı icat olalı Kızların benzi sarı
Eli elçekli gelin Kolu kolçamlı gelin Oğlanı ben doğurdum Kılamada bacaklı gelin
Damdan odun atarım Gölgesinde yatarım Senin gibi oğlanı At b..una katarım
Damdan dama ip atar Mızlara çalım satar Çalımına s..tığım Mitil yorganda yatar
Patatesi haşladım Soymaya başladım Yar aklıma gelince Ağlamaya başladım.
Söylenceler (Efsaneler):
İnsanoğlu kendi içinde yaşadığı ortamla ilgili doğal, dinsel ve tarihsel olaylara sebep-sonuç ilişkisi içerisinde cevaplar arar. Neticesinde varyantlar halinde gelişen toplumsal düşünce kalıpları oluşarak, zaman içerisinde topluma mal olur. Sözü edilen düşünce kalıpları "Efsane" olarak adlandırılır. Nevşehir'de efsane türünde çok sayıda ürün bulunmaktadır. Yeni gelişen oluşumlar içinde dahi efsane mantığı devam ederek, bu türde yeni ürünler halk tarafından anlatılmak suretiyle yaşatılmaktadır.
Giyim:
Nevşehir de her yörede olduğu gibi giysiler ev,sokak,ziyaret giysileri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kadın Giyimleri:
Başta; el işlemeli, oyalı yemeni veya tülbent bulunur.
Şalvar(Dimi):Genellikle koyu renk zemin üzerinde küçük çiçekli ve motifli basmalardan yapılır. Çoğunlukla yine koyu renkte kahve renklere uyumlu çift renk kullanılarak hazırlanmış dimilerin belleri uçkurlu veya lastiklidir. Son zamanlarda geleneksel bu tip kıyafetler yerini pardüse ile başörtüsüne bırakmıştır.
Erkek Giyimleri:
Eskiyen geleneksel kıyafetler içinde altta tek tip şalvar, belde uçkur ve lastikli içten yanlara doğru cepli üzerine kuşak sarılmıştır. Üstte yakasız, uzun kollu göynek giyerlerken günümüzde modern tipte diyebileceğimiz üstte gömlek, ceket ile altta pantolon tercih edilir.
Kültür Varlıkları:
Nevşehir Kalesi;
12.Asırda Selçuklular zamanında Bağdat'a giden kervan yolunun korunması amacıyla inşaa edilmiştir. Nevşehir'in eski yerleşim yerinde, sağlam bazalt kütleli tepenin üzerinde bulunan kale Osmanlı sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa tarafından onartılmış ve Cumhuriyet Dönemi’nde yeniden restore edilerek tahrip olmaktan korunmuştur. Sur duvarları genelde sağlam olup, girişi güneybatı yönündedir.
Damat İbrahim Paşa Külliyesi;
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye, camii, medrese, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, çeşmelerden ibarettir.
Damat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726'da tamamlanmıştır. Caminin hemen yanında külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunur. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekânı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiştir. Külliyenin inşaatında çalışacak ustalar hassa Mimarı Mehmet Ağa ve bina emini İsmet Ağazade Seyid Mustafa Ağayla birlikte İstanbul'dan gönderilir.
Hassa Mimarbaşı'na, bina eminine ve Muşkara Kadısı’na İbrahim paşa tarafından yazılan bir hükümle, külliyenin inşaatı için Muşkara'ya giderken Gebze'de durarak Çoban Mustafa Paşa Külliyesi yapılarını inceleyip resimlerini çıkararak (muhtemelen rölöve ve eskizler yaparak) yollarına devam etmeleri, "Başkentten uzak bir yerde yapılıyor." diye İstanbul'da yapılan külliye yapılarından daha az itina gösterilmemesi bildirilmiştir.
Aynı hükümde mimarbaşının inşaatın giderlerinin keşfini yapıp gerekli keşif defterlerini ve vesikalarını hazırlayıp İstanbul'a dönmesi, eğer inşaatla ilgili görüşülecek bir şey varsa bina emininin de İstanbul'a dönebileceği, aksi takdirde İstanbul'dan gelen ustalarla birlikte çalışmalara başlaması, inşaata başlangıçta 5000 kuruşun ayrıldığı ve keşif defterleri İstanbul'a geldikten sonra kesinleşen masraf toplamına göre tahsisatın arttırılabileceği bildiriliyordu (1726). Bina emini Seyid Mustafa'nın inşaat başladıktan bir müddet sonra ölümü üzerine yerine atanan Osman Ağa da ölünce yerine inşaatın kontrolüne bina emini olarak Mustafa Ağa atanır. Mustafa Ağa'nın bina emini olduğu sırada, İbrahim Paşa İstanbul'daki yalılarını inşa eden Serkis Kalfa'yı külliyenin inşaatını kontrole yollar.
Külliyenin inşaatına başlanırken inşaatta çalışacak arabacı ve taşçıların temini için Niğde, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Aksaray kadılarına ve o civarda oturan Boynu İnce Türkmenleri'nin boy beylerine hükümler yazıldı. İnşaatta kullanılacak kireç Kayseri'nin Urum Diken kireç ocaklarından alınıp Boynu İnce Aşireti tarafından batmanı bir akçeye Muşkara'ya taşınacaktı. Külliye yapılarından camii, medrese, kütüphane, mektep ve hamamın kitabeleri İstanbul'da hazırlanarak Muşkara'ya gönderilmiştir.
Damat İbrahim Paşa Camii;
88 m boyunda, 44 m eninde dikdörtgen planlı bir avlu ile çevreli olan camiye halk arasında Kurşunlu Camii de denmektedir. Camiye üç kapıdan girilir. Ana giriş avlu kapısının kuzeybatısında olup kapı üzerinde Şair Nedim'e ait bir mermer kitabe yer almaktadır. Güney duvarındaki giriş kapısı ise yolun seviyesinden dolayı yüksekte kaldığından avluya merdivenlerle inilmektedir. 3. kapı ise doğudadır.
Camii giriş kapısı ve mihrap ekseni üzerinde şadırvan yer alır. Şadırvanın örtüsü kagir bir kubbe ve onu çevreleyen iki metre genişliğinde sekizgen, ahşap saçaktan meydana gelmiştir. Bu örtüyü sekizgen kesitli, sekiz adet sütun taşır. Sütunlarından aralarında siyah, beyaz almaşık düzende örülmüş sivri kemerler vardır. Şadırvanın mermer olan su haznesi, on iki planlıdır ve çeşmelerin olduğu yüzeyler, köşelerde sütunlarla birbirinden ayrılmıştır.
Camii şahmı 16.80x16x80 m ölçülerinde kare plandan yükselen sekizgene oturmuş kubbeyle örtülmüştür. Kıble aksında 6.00x6.85 bir mihrap önü nişi bulunur. Mihrap önü nişi, salım zemininden 15 cm yüksektir. Kare planın köşelerindeki pandantiflere yarım kubbeler oturur. Dışta, sekizgenin köşelerinde inşa edilen ağırlık kuleleri ve âlemleri Lale Devri'nin özeliklerini karakterize etmektedir.
Yine dışta caminin köşelerinde yapıyı daha yüksek gösteren palastırlar bulunur.
Cami dört sıra pencerelerle aydınlatılmış olup üç sırası sivri kemerli ve vitray camlıdır. Camide iç mekânda mihrap, minber, galeride dış mekânda cami portelinde, son cemaat yerinde mermer üzerinde, minare şerefesi altı ve şadırvan kemerlerinde yöreye has taş üzerinde uygulandığı görülür. Mihrap, profillerden meydana gelen dikdörtgen çerçeve içinde üzeri altı sıra mukarnas dizisiyle kapanmış nişten oluşmaktadır. Camide mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışının en yoğun uygulandığı yer minberdir. Minber merdivenini taşıyan üçgenin alt kısmında dikdörtgen karelerin oluşturduğu yedi çerçeve vardır ve içlerinde kedigözü bulunmaktadır. Bunlardan minber kapısı tarafında olan iki tanesinin içi oyulmayıp bu boşluğa vazo içerisinde çiçek buketi kompozisyonu yapılmıştır. Çiçek buketi, buğday başağını andıran laleler, yapraklar ve natüralist üslupta çiçeklerden oluşmaktadır. Merdiven boşluklarıyla bu kedigözlerinin oluşturduğu çerçeveler arasında kalan üçgen yüzeyin ortasında birer gülbezek motifi yerleştirilmiştir.
Medrese;
Camiiyle aynı platform üzerinde Cami-i Kebir Caddesi'nin batısında bulunan medrese bugün Damat İbrahim Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan medresenin revaklı bir avlusu, bu avlunun etrafında dizilmiş on yedi medrese odası, bir başodası vardır.
Medrese giriş kapısı, dikdörtgen bir çerçeve içinde, taşlan geçmeli olarak örülmüş, basık kemerli bir kapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir saçakla korunan kapının üzerinde, dikdörtgen çerçeveyle kemer arasında Seyyit Vehbi'ye ait 1139 tarihli kitabe yer alır. 7.50x7.50 m ölçülerindeki başodanın giriş kapısı güney cephesindedir ve medresenin giriş revağma açılır. Üzerinde Nedim'e ait bir kitabe yer alır.
İmaret;
İmaret bugün aşevi olarak kullanılmaktadır. Cami-i Kebir Caddesi 'nin batısındaki yapı grubunda, sıbyan mektebi ile medrese arasında yer alır. İki oda, bir mutfak, tuvaletler, kayaya oyulmuş depodan meydana gelir. Mutfak kare planlıdır, istinad duvarına güneybatı köşesinden birleşiktir. Arada kalan üçgen alanın yansı depo, yarısı da mutfağın ocağı olarak kullanılmaktadır. Mutfağın kubbesine geçiş pandantiflerle sağlanır. Kubbenin tepesinde ise sekizgen bir aydınlık feneri bulunur.
Sıbyan Mektebi; İmaretin güneyinde, bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan sıbyan mektebi ve avlusu, diğer yapılardan daha yüksek bir kottadır. Dikdörtgen planlı bir dershane ve dershanenin güneyinde iki üniteli revaktan oluşan bir plan şeması vardır. Üçgen bir arsa üzerindeki sıbyan mektebinin batı ve güneyinde üçgen birer avlu bulunur. Batıdaki küçük avluda, imarete geçişi sağlayan merdivenler bulunur. Cami-i Kebir Caddesi'ndeki giriş kapısından güneydeki avluya çıkılır. Tek sütun ve üç yandan duvarlarla taşman revağın kubbe olan örtüsüne pandantiflerle geçilir. Revağın sokak cephesinde bir penrere bulunur. Dershanenin ise ikisi sokağa, ikisi imaret avlusuna, biri revağa açılan beş penceresi vardır. Örtüsü aynalı tonozdur.
Hamam;
Külliyenin kuzeyinde, Cami-i Kebir Caddesi'yle Belediye Caddesi'ni birleştiren yokuş üzerinde kervansarayın karşısında yer alır. Hamamın soğukluk kısmı, beşik tonozla örtülü giriş eyvanı, yanlarda basık beşik tonoz örtülü birer oda, bunların açıldığı kare bir mekândan oluşur. Kubbe örtülü kare mekânın kubbesine geçiş, tromplar ve aralarındaki pandantiflerle sağlanır. Kubbe tepesinde sekizgen planlı aydınlatma feneri bulunur. Güneybatı ve güneydoğu duvarları boyunca taştan yapılmış bir sedir kuşatır. Ortasında sekizgen planlı fıskiyeli mermer havuz vardır. Günümüzde halen faaliyet göstermektedir.
Kervansaray;
Bugünkü Belediye Caddesi'nden girilen kervansaray, cami avlusu altında yer alır.
Çeşmeler;
Cami avlusunun güney duvarı üzerinde ve sübyan mektebi avlusunun köşesindeki istinada duvarı üzerinde olan iki çeşme bulunmaktadır. Cami avlusunun güney duvarındaki çeşme bezeme bantlanyla ve silmeleriyle dikdörtgen bir çerçeve içindeki derinliği az, sivri kemerli bir niş içindedir. Su deposu, cami avlusu içerisinde yer alır. İstinat duvarındaki çeşmenin üst kısmında profilli bir saçak vardır. Vehbi tarafından yazılan kitabesi kemer üzerindedir.
Kütüphane;
Damat İbrahim Paşa1 yaptırdığı eserlerden biridir. 18 YY, da zal medrese ihtiyacını karşılayan bu kütüphane Türkiye'nin hiç bir yerinde bulunmayan değerli el yazması kitaplar bulunmaktadır, günümüzde hâlâ hizmet vermekte, Turistler tarafından ziyaret edilmektedir. Ne yazık ki D.İbrahim paşa tarafından İstanbul’dan hediye edilerek gönderilen eser kitaplarımız Nevşehir kütüphanesinde korunamayacağı düşünülerek Konya milli halk kütüphanesine gönderilmiştir. Ayrıca bu güzide tarihi kütüphanemiz bir dönem içinde de hapsa ne olarak kullanılmıştır.
El Sanatları:
Oniks;
Yörede oniks işletmeciliği bilhassa son yıllarda oldukça gelişmiştir. Sarı, pembe, kırmızı, ak, kül rendive damarlı taştan geçmişte Bektaşi Tarikatı büyüklerinin göğüslerine astıkları teslime taşı yapılmakta idi. Bu nedenle halk arasında " Hacı Bektaş " adıyla anılmaktadır. Bu taştan günümüzde yapılan çeşitli süs eşyası özellikle turistlerin ilgisini çekmektedir.
Nevşehir Taşı;
XIX. yüzyıl Nevşehir evleri, yamaçlara ya kayaların oyulması suretiyle ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktığında yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır.
Kilim;
Bu teknikle ürünler daha çok Kozaklı ve Gülşehir ilçelerinde bulunmaktadır. Kilimlerin çözgü ve atkı ipleri yünden oluşmaktadır. Motifler daha çok geometrik şekillerden oluşmaktadır. Kilim tekniğinde, ev içi sergi amaçlı ürünler yanında heybe, yolluk, denk çuvalları gibi ürünler de dokunmaktadır.
Culfa;
Modern kumaş dokuma tarzının prototipi olarak düşünülebilecek Culfa tezgâhlarında, kaba kumaşlar dokunmuştur. Motifleri ise renkli iplerle dokuma anında verilmiştir. Culfalıklarda üretilen kumaşları halk kadın, erkek şalvarları yapımı ile bele sarılan şal kuşak için kullanılmıştır. Şu an üretim yapılmayan bu tezgâhların, çoğunluk merkezinin Ürgüp ve Göreme olduğu tespit edilmiştir.
Çömlekçilik;
Anadolu'da çanak-çömlek yapımı, Neolitik devirde M.Ö.7000 yıllarında Konya Çatalhöyük'te başladığı, M.Ö.2000 yıllarında Mezopotamya'dan ticaret için gelen Asurluların Anadolu'da yaşayan çanak-çömlek yapımını öğrettikleri, Avanos'ta da Hititler'den beri çarkla çanak-çömlek yapıldığı bilinmektedir. Bu el sanatı kavimden kavime, babadan oğulla geçerek günümüze kadar gelmiştir.
Avanos 'un dağlarından ve Kızılırmak'ın eski yataklarından yumuşak ve yağlı kil topraklar elenir ve iyice yoğrularak çamur haline getirilir. Çark adı verilen ve ayakta döndürülen tezgâh üzerindeki çamurun maharetle sekilendirilmesi ile istenilen çanak yapılmış olur. İşlik denilen atölyelerde üretilen çanaklar önce güneşte, daha sonra da gölgede kurutulduktan sonra, saman ve talaşla yakılan fırınlarda 800 dereceden başlayıp 1200 derece sıcaklık arasında özenle pişirilir.
Çanakçılık, yapımından satışına kadar yorucu bir çalışma ve beceri gerektiren el sanatıdır. 1970'li yıllara kadar, günlük hayatımızda kullandığımız yemek kaplan, su testileri, kışlık yiyecek saklamak için çömlekler ve küpler, su künkleri olarak yapılmış Hem ilçenin ve bölgenin ihtiyaçları karşılanmış, hem de Tokat ve Samsun illerine kadar eşeklerle ve at arabalarıyla götürülerek satılmıştır. Çanak ürünlerinin kolayca kırılabilir olmasını, XVIII. yy. da yaşamış olan halk ozanı Seyranı " Kör de bilir Avanos'un yolunu, Testi bardak kırdığından bellidir." diyerek belirtmiştir.
Çanakçılık; plastik kullanım araçlarının günlük hayatımıza girmesiyle kısa bir süre duraklama geçirmiş, ancak 1980li yıllardan itibaren bölgemizde gelişen turizmle birlikte yeni bir canlılık kazanmıştır. Eskiden beri Seyranı’nın özdeyişiyle tanınan Avanos, günümüzde ziyaret eden yerli ve yabancılar tarafından " Kapadokya'nın el sanatları ve alış veriş merkezi" olarak tanınmakta ve bilinmektedir. Avanos'a gelişlerinin anısı olarak çanaktan yapılmış hediyelik eşyalar alan ziyaretçiler, tezgâh basma geçerek kendi elleriyle çanak yapmayı da denemektedirler. Üretilen çanak ürünleriyle birlikte, özellikle Kütahya'da imal edilerek satışa sunulan seramiklere yabancı turistlerin daha fazla ilgi göstermeleri üzerine, 1990Ti yıllardan itibaren ilçede üretimi yapılan bir el sanatıdır. Seramik çamuru Kütahya'dan getirilmekte, imalat, süsleme ve fırınlama işlemleri ilçede kurulan atölyelerde yapılmaktadır.
Yöresel Yemekler:
Nevşehir ve çevresi mutfağı genel özellikler bakımından engebeli coğrafi koşullar içerisinde tarım ve hayvancılıkla uğraşan yapıya özgü kurallarla sınırlıdır. Beslenme alışkanlıkları, çevrede üretilen ürünlere yönelik olarak oluşmuştur. Yemek çeşitlerine baktığımızda, kullanılan malzeme ağırlıklı olarak yörede yetişen patates, buğday, mercimek, nohut, fasulye, kabak gibi ürünlerden oluşmaktadır. Bu ürünler birçok terkiple Nevşehirli’ nin sofrasını süslemektedir. Damak zevki olarak doyurucu özelliğe sahip bulunan un ve et ürünleri genel tercihleridir.
Sofra geleneği, yemeklerin sunulması bakımından önce sulu çorbalar ardından da yemek yenilirken iştah açmak amacı ile salata, turşu ve soğan vazgeçilmez ürünlerdir. Geleneksel Nevşehir mutfağında işler iki mekân içerisinde yürütülmektedir. Birincisi tandırın ve ocağın bulunduğu çardak, ikincisi ise malzemelerin bulunduğu kayıt damıdır.
Yöresel Beslenme Biçimi:
Nevşehir ve yöresi yemeklerinin malzemeleri pek fazla olmamakla birlikte bölgesel denebilecek yemekleri vardır. Genellikle et tüketimi fazladır. Tüketilen etin bir kısmı, öğle yemeklerinde evlerine gitmeyen esnaf kesiminin kendi hazırlayıp ekmek fırınlarında pişirttiği pide, güveç, tava şeklinde yaptığı yemeklerdir.
Kışlık ekmek(yufka) yapımı; Yerli halkın çoğu yılda bir kaç kez dört beş ay yetecek şekilde ekmek yaparlar. Bu iş bir iki kişinin yapabileceği bir olmadığından imece usulüyle yapılır. Bağ ve bahçeden çalı, çırpı tandır başında hazır edilir. Yufka yapımına gece yarısı 01-03 arasında başlanır ve akşama kadar sürer. Bu arada ev sahibi çalışanları doyurmak zorundadır. Ekmek süresince çeşitli mani, türkü, bilmece ve eğlendirici sözlerle bu iş cazip hale getirilir. Bu yapılan ekmek yetecek kadardır. Üst üste konan ekmekler kullanılacağı zaman su serpilerek ve bir örtüye sarılarak nemlendirilir.
Ekmek yapımı süresince mani, türkü, bilmece gibi eğlendirici sözlerle iş cazip hale getirilir. Ev sahibi, komşu kadınları doyurmak zorundadır. O günkü yiyecek tandır başında yapılan günlük gözlemelerdir.
Çılbır; Yumurta kaynamış suya (Biraz tuz atılır) kırılarak pişirilir. Alta sarımsaklı yoğurt üstte pişen yumurtalar konur ve üzerine kırmızıbiberli eritilmiş yağ eritilir.
Ferfene; Ziyafet yemeği anlamını taşımakla birlikte ve yumurta yemeği olarak söylenir.
Gendirme Yemeği; Bir tavanın içine tereyağı konulur. Ardından soğan ve salçası konularak kavrulur. Bu karışımın içerisine yarması katılarak biraz daha kavrulur. Diğer yanda kurutulmuş kemik çömleğin altına konur. Kurutulmuş haldeki yarma da eklenip, üstü basa su eklenir ve çömleğin ağzı kapatılarak pişirilir.
Kayısı Yahnisi; Genellikle bitirgen denilen kayısıdan yapılır. Eğer kayısı tatlı değil ise pişirilirken içine pekmez atılır. Parça et veya kıyma ile kayısılar, çömlekte pişirilir.
Nevşehir Tava; Kuşbaşı etin kendi yağı ile birlikte, domates, yeşilbiber, sarımsak ve isteği göre de patlıcan ilavesiyle toprak çanakta fırına verilerek pişirilmesidir.
Kömbe; Esmer undan yapılır. Mayalı olarak hazırlanan hamurlar yarım santim inceliğinde 10 cm, çapında açılır ve sacın üzerinde pişirilir, Bir adı da bazlamadır, İçine isteğe göre yine kışlık olarak hazırlanan çömlek peyniri veya kıyma konur.
Ağpakla; Kışın çok yapılan ve çok sevilen bir yemek çeşitidir, Pişirilme şekli ile bölgesel özellik taşır, Beyaz fasulye, yağ ve kemikli et karışımı bir çömleğe konur ve çömlek, yufka ekmeğinin pişirildiği tandıra gömülür, Bu şekilde pişen yemek, kabı ve yeri dolayısıyla çok lezzetin olur, Özellikle kuru soğan ve turşu ile yenir.